Erkeğin “kadın kompleksi”ne sahip olması mümkün müdür? Bu sorunun bilimsel cevabı için Jung ya da Freud’un kitaplarını hatmetmem, senelerce akademik eğitim almam, psikoloji, sosyoloji, politika, tarih vb alanlarda tez çalışmaları yapmış olmam gerekebilir. Ya da; sıradan ama “animus”u güçlü bir “kadın” olarak bendeniz, hiçbir bilimsel dayanağı olmadan içsel bir varsayımla buna “EVET” cevabını verebilirim. Yarım asırdır süregelen deneyimlerim, gözlemlerim, okumalarım, izlemelerim vs sonucunda -saçma bile olsa özgür ifade hakkına sırtımı yaslayarak- diyebilirim ki; “karmaşık” kelimesinin karşılığı olan “kompleks” terimi, psikolojide bilinçsiz olarak kişinin ruhsal yaşantısını etkileyen düşünce karışıklıklarına denk geliyorsa; bu karışıklıklar bilinçdışında var olup, karar verme yetisini, sağduyuyu etkileyip, baskı altında tutabiliyorsa; kişinin (burada bir erkeğin) davranışlarını ve alması gereken doğru kararlarını aksi yönde değiştirebiliyorsa; onu o yapan, hayata getiren varlıkla özdeş karşısındaki diğer “şahsiyet”i (burada bir kadını) bir “nesne” olarak görüp, onun şahsiyetini hiçe sayıp, ona bilinçdışındaki farklı kimliği ile davranabiliyorsa; evet, erkeklerde -tıpkı aşağılık veya üstünlük kompleksi gibi “kadın kompleksi” diye bir kavram da olmalı!
Naçizane, anti-akademik bir teori olarak paylaşma ihtiyacı duyduğum bu fikir, çok sevdiğim yönetmenlerden Alejandro Amenábar’un 2009 yapımı filmi AGORA’yı izledikten sonra alevlendi. Bu filmde hayatını anlattığı kadını, yani Hypatia’yı biliyordum, tanıyordum. MS.370-415’de İskenderiye’de yaşamış bu filozof, matematikçi ve astronom kadına hayranlık duyuyor, filmini izlemek için de fırsat kolluyordum. Onunla aynı adı taşıyan anlamlı mekan (bana göre dünya) @hypatiaistanbul un da sayfasında önermesi üzerine, ertelemekten vazgeçtim ve bastım düğmeye. Siz de basın, izleyin!
Kanımca bir şeyleri izlemek, okumaktan daha fazla tetikliyor hisleri; empati vites büyütüyor; içsel aynalar daha bir yansıtıyor duyguları… Hypatia, Rachel Weisz kadar güzel miydi; filmdeki gibi dik başlı mıydı; sonradan vali olan eski öğrencisi Orestes ile ilişkileri gerçekte ne kadar aşktan uzak ve dostane idi; paganizmi korumayı ne kadar ilke edinmişti, bunları bilemeyiz. (Hayatını anlatmayacağım burada, Hypatia ile ilgili bugüne ulaşmış tüm bilgileri https://tr.wikipedia.org/wiki/Hypatia adresinde bulabilirsiniz. Oradan zıplayarak Orestes ve Cyrill’in hayatlarına da bir bakın derim.) Filmdeki en somut bilgi, Hypatia’nın İskenderiye Kütüphanesi’nde özgürce dersler verdiği, doğayı; mantık, matematik ve deney ile açıklamaya çalıştığı ve en sonunda ilerici ve laik fikirleri yüzünden taşlanarak öldüğü.
« …Hypatia’nın sık sık Vali Orestus ile görüşmesi Hristiyanların hoşuna gitmiyordu. Hypatia’nın, Vali Orestus ile Piskopos Cyril’in uzlaşmasını engellemeye çalıştığı düşünülüyordu. Böyle düşünen bir grup bağnaz, Peter adındaki çete liderleri ile birlikte Hypatia’nın evinin önünde pusuya yattılar ve onu beklemeye başladılar. Hypatia eve geldiğinde ise onu kaçırıp Caesareum adındaki bir kiliseye götürdükten sonra tamamen soydular. Ardından onu taşlayarak öldürdüler. Daha sonra Hypatia’nın parçalanmış bedenini alıp Cinaron adındaki bir yerde yaktılar. » |
Bu metin, Hypatia’nın ölümü hakkında bugün en güvenilir kaynak sayılan, Hristiyan Socrates Scholasticus‘un 439’da yazmayı tamamladığı “Historia Ecclesiastica” adlı yapıtından.
O dönemde bir kadın olarak, gerçeğin, bilimin peşinden giden Hypatia, bir grup erkeği tedirgin etmiştir. Bu çok net. Burada bu katlin sebebi din perdeli güç savaşları, iktidar arzusu olarak gözüküyorsa, yukarıda bahsettiğim “kadın kompleksi” din yoluyla mı girmiştir küçük, dar ve karanlık iç dünyalarımıza? Öncesinde sapiensin “tanrıça”ları varken, ne olmuştur da zaman içinde kadın “meta” haline dönüştürülmüştür? Elbette çok büyük değişimler, dönüşümler yaşadık, yaşıyoruz kadın hakları / kadına saygı / toplumsal eşitlik konusunda. Bundan bahsetmiyorum. Katı bir feminist düşünce ile de yazmıyorum bunları. En dipte yatanı merak ediyorum ben. Bazen ilericiliği ve liberalliği ile övündüğümüz babalarımızda, en çağdaş öğretmenlerimizde, ruh ikizi saydığımız eşlerimizde dahi göz açıp kapama hızında, belli belirsiz yakaladığımız o bakış, o dudak bükme, bir kahkahada bile görülen izleri taküp edersek, kadınların erkeklerde oluşturduğu bir kompleksten söz edilebilir mi, onu merak ediyorum?
Buraya bırakmış olayım merakımı 🙂